Kimya bilimine katkıda bulunan bilim insanları Bu konudaki araştırmalarımızı çok eskilere götürebiliriz. Çünkü insanın var olduğu her alanda diğer birçok bilim gibi kimya da nasibini almış ve giderek gelişmiştir. Antik çağlarda “Simya” olarak ortaya çıkan ve temel olarak kimya biliminin köklerini oluşturan çeşitli yöntemler, günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Temel simya yöntemlerine örnek olarak; Yiyecekleri muhafaza etmek için tuz ve kükürt kullanımını, hastalıklara karşı bitkisel karışımları, dekorasyon ve aksesuarlarda kullanılan boyaları verebiliriz. Elbette simyadan kimyaya geçişte pek çok bilim insanının büyük katkıları olmuştur. İçeriğimizde kimya bilimine katkıda bulunan bilim insanlarıyla ilgili detayları bulabilirsiniz.
Empedokles (MÖ 492-432)
Empedokles bilginin güç olduğunu savundu. Empedokles, Sokrates'ten önce yaşamış filozoflardan biridir. Bir doğa düşünürü olarak öne çıkıyor. Kendisinden önce yaşayan düşünürlerin temel madde olarak kabul ettiği unsurları bir arada kullanmıştır. Sicilya'nın seçkin bir ailesine mensup olan Empedokles, bilginin doğal bir güç olduğunu ve insanın bu güçle her şeyi yapabileceğini söylüyor. Simyacı olarak da bilinen düşünür, milattan önce yaşadığı için o dönemde simyacı olarak da anılmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi simya, kimya alanına katkı sağlamasına rağmen bir bilim dalı olarak görülmedi. İlk laboratuvar ekipmanlarını yapanların ve birçok elementi keşfedenlerin de simyacılar olduğunu söylemeliyiz.
Demokritos (MÖ 470-361)
Demokritos, yalnızca kimya bilimine katkıda bulunan bilim insanları arasında değil, farklı alanlarda da başarısını kanıtlamış bir bilim insanıdır. Demokritos, evrenin en küçük yapı taşının atom olduğunu söyleyen ilk bilim adamıdır. Evrendeki her şeyin tek bir maddeden oluştuğunu ve bölünmez bir bütün olduğunu söyledi. Ona göre atomlar arasında boşluklar olsa bile bu bölünmezlik değişmez. Yunan topraklarında yaşayan Demokritos, bu ülkenin dilinde “atom-biz” adını verdiği konuyu, kendisinden sonra gelen bilim adamlarına ve filozoflara kaynak olarak bırakmıştır. Ünlü bilim adamı, düşünceleri ve gözlemleriyle sınırlı kalmadı, atomların bağlantıları ve şekillerine ilişkin görüşlerini de dile getirdi. Ancak yazılı kaynakların sınırlı olması nedeniyle günümüze ulaşan fikirler, diğer filozofların aktardığı belgelerden gelmektedir.
Aristoteles (MS 384-322)
Aristoteles bilime yaptığı katkılarla adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Yunanistan'da klasik dönemde yaşayan ünlü düşünür, hem düşünceleriyle hem de gözlemleriyle bilime birçok alanda katkı sağlamıştır. Empodokles'in dört element teorisini kabul etti ve geliştirdi. Aristoteles elementleri ikili gruplar halinde ele almış ve bunları sıcak, soğuk, ıslak ve kuru olarak ilişkilendirmiştir. Aristoteles'in düşünce tarihine önemli katkılarından bir diğeri de “madde” kavramını tanımlamasıdır. Ünlü düşünüre göre değişimin ve hareketin var olabilmesi için maddeye ihtiyaç vardır. Fakat bu mesele anlatılamaz ve ancak şekli anlatılabilir.
Cabir Bin Hayyan (720-813)
Cabir Bin Hayyan'ın kimya bilimine birçok katkısı olmuştur. Cabir Bin Hayyan Orta Çağ'da yaşadığı dönemde kimya bilimine büyük katkılarda bulunmuştur. İlk laboratuvarı kurdu ve deneylerde kullanılacak birçok aleti tasarladı. Ayrıca bu araçların nasıl kullanılacağını da detaylı bir şekilde anlattı. Hayyan, damıtma yöntemi için geliştirdiği “Still” cihazıyla bitkilerden esans ve asitler elde etti. Dahası; Vitriol, vitriol ve potasyum nitrat ve vitriol'ü damıtarak sülfürik asidi, vitriol ve sofra tuzunu damıtarak tuz ruhunu keşfetti. Bulduğu asitlerle çeşitli kimyasalları karıştırarak kraliyet suyu adını verdiği bir karışım keşfetti. Ayrıca bu karışımla altın ve gümüşün de çözündüğünü gözlemledi. Kral suyunun icadı sayesinde soy metaller artık çözülebilmektedir. Cabir Bin Hayyan, damıtma yöntemiyle birlikte; Ayrıca kristalleşme, süblimleşme ve filtrasyon yöntemlerini kullanarak kimya bilimine katkıda bulunmuştur.
Ebubekir Er-Razi (865-925)
Ebu Bekir Er Razi de bu alana katkı sağlayan İslam alimlerinden biridir. Ebu Bekir Er Razi, orta çağda yaşamış bir İslam alimidir. Onun en önemli özelliği kimya alanındaki tecrübelerini tıp biliminde kullanmasıydı. Çiçek ve kızamık hastalığının tedavisini geliştirip uyguladı. Ayrıca kimyasal maddeleri bitkisel, metalik ve hayvansal olmak üzere üç bölüme ayırdı. İslam alimi bu iki madde arasındaki farkı soda ve potas ile yaptığı deneylerle ortaya çıkarmıştır. Ayrıca klorür asit ve nitrat asit yapımının reçetesini de verdi. Diğer çalışmaları arasında şu konular yer almaktadır: Damıtılmış şap suyu adını verdiği sülfat asidini keşfetti. Karıncaları damıttı ve karınca asidini keşfetti. Kostik soda ve gliserini keşfetti. Bahsettiğimiz keşiflerin yanı sıra; Beher, flakon, balon, keten süzgeç, kıl süzgeç, spatula, raspa, makas, kristalizasyon kaseleri gibi birçok ekipman üretti. Er-Razi simyadaki sahte süreçleri gerçek bilimden ayırmak için çok çalıştı ve çalışmaları sayesinde kimyaya gerçek bir bilimsel kimlik kazandırdı.
Robert Boyle (1626-1691)
Robert Boyle son derece önemli bir kimyagerdir.Kimya bilimine katkıda bulunan bilim insanları Bilim adamları arasında yerini alan Robert Boyle, 1661 yılında “Şüpheci Kimyager” adlı eserini yayımladı. Bu durum, özellikle Aristotelesçilerin görüşlerini yok edecek bir boyuta ulaştı. Aynı zamanda İrlandalı doğa filozofu ve kaşifi olan Boyle, kimya üzerine birçok çalışma yaptı. Robert kimyasal elementleri maddenin yok edilemez yapı taşları olarak tanımladı. Aynı zamanda kimyasal bileşikler ile basit karışımlar arasında ayrım yaparak özelliklerinin tamamen değiştiğini vurguladı. Ayrıca kimyasal birleşme sürecinde basit karışımlarda olmayan farklılıklar bulunduğunu söyledi. Boyle, gazlar üzerinde farklı deneyler yaparak bileşikleri ve elementleri doğru bir şekilde tanımlayan bir kimyagerdir. Unsurların birbirinden ayrılamaz değil, ayrılmaz bir bütün olduğunu söyledi. Ancak bileşiklerin elementlerden oluştuğunu gösteren çalışmalar da mevcuttur. Üstelik Boyle'un tanımında eksik olan, kireç, hidroksit, su gibi ısıyla zor ayrışabilen maddeleri element olarak kabul etmesidir.
Antoine Laurent de Lavoisier (1743-1794)
Antoine Laurent de Lavoisier önemli keşifleriyle adını tarihe yazdırdı. Fransız kimyager Lavoisier, 18. yüzyılda yaşamış, hem titiz hem de dikkatli olmasıyla öne çıkan bir bilim adamıydı. Priestley ve Scheele'nin deneylerinin hiçbirinde maddenin kütlesini dikkate almadıklarını fark etti. Aynı yıllarda yaşayan diğer kimyagerlerden farklı olarak; Deneylerinde seçtiği maddelerin kütlelerinin ölçülmesi gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca reaksiyona giren maddelerin toplam kütlesinin reaksiyondan kaynaklanan kütleye eşit olduğunu da belirledi. Kimyager, yaptığı çalışma sayesinde “Kütlenin Korunumu Kanunu”nu bularak tarih yazdı. Maddenin yoktan yaratılamayacağını açıklayarak durumu tam olarak açıkladı. Lavoisier ayrıca Priestley'in deneylerinin kütle ölçümlerini de yaptı. Özellikle kalay oksidasyon deneyi için detaylı çalıştı.
Michael Faraday (1791-1867)
Michael Faraday kimya bilimine katkıda bulunan bilim insanları arasında yer almaktadır. Michael Faraday, Kimya bilimine katkıda bulunan bilim insanları Çalışmalarıyla büyük ses getirdi. 19. yüzyılın en önemli bilim adamları arasında sayılmaktadır. Manyetik alanın ışığın polarizasyon düzlemini döndürebildiğini keşfetti. Diğer çalışmaları arasında elektromanyetik indüksiyon ve elektrolizin temel prensiplerinin belirlenmesi yer almaktadır. Faraday ayrıca klor gazını sıvılaştırmayı da başardı. Bunu yapan ilk bilim insanıdır. Elektrik motorunu icat etmesi de son derece dikkat çekicidir. Yaptığı deneyler sonucunda herhangi bir maddeden geçen elektrik akımının, bileşenler üzerinde çözünmeye neden olduğunu buldu. Bu, ilk elektrik sayaçlarının üretilmesinde öncü rol oynadı. Amper akım biriminin kesin tanımının yanı sıra elektrolit, anot, iyon, elektrot gibi kullandığı birçok farklı terim günümüze kadar gelmiştir.
William Crookes'un (1832-1919)
William Crookes sadece kimya alanında değil fizik alanında da önemli çalışmalara imza attı. İngiliz fizikçi ve kimyager William Crookes, seyreltilmiş gazlardaki elektrik boşalmalarını inceledi. Böylece katot çevresinde karanlık bir alanın oluştuğunu gördü. Katot ışınlarının düz bir çizgide ilerlediğini, çeşitli maddelere çarpması sonucu ısı ve fosfor radyasyonu yaydığını kanıtladı. Ayrıca katot ışınlarını tam olarak incelemek için birçok farklı cihaz tasarladı. Kendi adını taşıyan Crookes tüpündeki (vakum tüpü) havanın milyonda bir seviyesine kadar boşaltılmasıyla işin bambaşka bir hal aldığını gördü. Genel olarak bu malzemelerde şekil, renk, sertlik ve ağırlık gibi nitelikler kaybolmuştur. Böylece maddenin sıvı, katı ve gaz dışında yeni bir halinin var olduğu teorisini ortaya attı. Hipotezi yaşamı boyunca beklediği desteği alamadı. Ancak bugün plazma adı verilen haller üzerine ilk çalışmaları yürüten bilim adamı oldu. Crookes, Kirchhoff ve Bunsen'in geliştirdiği spektrum analizi tekniğinden yararlanarak yeni çalışmalar yaptı. Bu yöntemi selenyum bileşikleri için yaptığı deneylerde kullandı. 1861 yılında bazı demir-selenyum maddelerinde bulunan talyum elementini keşfetti. Üzerinde uzun süre çalışarak talyumu saflaştırmayı da başardı. 1873 yılında atom ağırlığını da belirledi.
Joseph John Thomson (1856-1940)
Joseph John Thomson da önemli eserleriyle tarihe adını yazdırdı. 18 Aralık 1856 doğumlu İngiliz fizikçi, izotop ve elektron kavramını keşfetti. Ayrıca kütle spektrometresini de icat etti. Bilim adamı, 1897 yılında ortaya koyduğu tezle dikkat çekti. Atomun çok daha küçük parçalardan oluştuğunu belirtti. Bu durumu açıklamak için atomu kuru üzümlü keke benzetmiştir. Bu noktada kek pozitif yükleri, üzümler ise negatif yükleri temsil ediyordu. Thomson ayrıca elektronlar için e/m'yi veya yük/kütle oranını da ölçtü. Böylece atomların küçük parçalar içerdiğini açıkça kanıtladı. Ayrıca atom modelinin özellikleri şu şekilde sıralanıyor: Atomlar yaklaşık 8-10 santimetrelik kürelerdir. Elektrik yükü bakımından nötr olan atomlarda, küre içerisinde pozitif yüke karşılık gelecek kadar negatif parçacık dağılmıştır. Protonlar atom kütlesinin çoğunluğunu oluşturur. Elektronların kütlesi o kadar küçüktür ki hesaplamalarda göz ardı edilebilirler. Thomson'un kanıtladığı özelliklerin yanı sıra tam olarak açıklayamadığı durumlar da vardır. Atomun yapısındaki negatif ve pozitif yüklerin konumlarını belirleyemedi. Aynı zamanda yüksüz bir nötronun varlığını da ortaya çıkaramadı. “Termik Santral Patlarsa Ne Olur?” içeriğimizi beğendiyseniz Yazımıza da göz atmayı unutmayın!
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.